space

space

Bir bahar gününü daha ziyan ederken, yüzüm hiç gülmüyordu çocuklar.

Güneşli, güzel bahar günleri her zaman iyi geçmez.

Mesela, uzun zaman geçmiş. Ben beynimi oyalıyorum. Gözlerin, gözlerimin orijin noktası dışında her yeri görüyor; aldırmıyorum. Birikiyor, diyorum. Güneşli, güzel bahar günlerinden birinde, bir ıhlamur ağacının altında bana anlatacağın şeyler birikiyor. Sırf bunun için diyorum, sırf bunun için bir güneşli, güzel bahar günü ziyan olsun.

Yanında oturan birkaç bin güzel saç teli, sana hiçbir şekilde sevmeyeceğin şarkılar söylerken, uzakta oturuyorum. Gözüme güneş giriyor. Güneşten kaçıyorum. Kızın güzel elleri uzağımda, yakınında. Kızın ellerine güneş vurmuyor, gözlerine güneş vurmuyor. Sen ona bakıyorsun, güneş bana bakıyor. Mezuniyetinde kimsenin dansa kaldırmadığı, sadece kalın gözlükleri olan oğlan çocuğunun dans etmek istediği kız gibiyim. Sen, güneşi nasıl da severdin.

Başını yavaşça omzuna koyuyor, başım yavaşça düşüyor. Şşştt, diyorum, seninle ne konuşmuştuk küçük hanım? Kafam yerine oturuyor, ama kaldıramıyor. Ben malımı bilmez miyim diyorum. -Mal şüphesiz ki her anlamda kullanıldı.- Kafamı yavaşça cama dayıyorum. Gözlerim cama yansıyor. Gözlerimin orijin noktasını görüyorum. Ne yazık, ne kadar zaman geçti; sana anlatacak hiçbir şeyim yok. Bir iç çekiyorum, bir iç çekiştiremiyorum. Ne yapayım, istesem de olmuyor.

İniyorsun. Elinde çanta, güzel kızın çantası. Yüzüne vurmayan güneş kalmıyor. Yüzünde hep aynı ifade. Bakıyorum. Camdan bakıyorum. Birden kendi yansımamı yanında görüyorum. Ne kadar da yakışmıyoruz, ne kadar da anlatacak bir şeylerim yok.

Susuyorum. Gözlerim kapanıyor, dudaklarım time is on my side kusuyor, omzumu okşuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder