space

space

Bir otostopçunun galaksi rehberini okumadığım için, haliyle bir veda cümlem de yok. Ne alaka.

Hayatım son zamanlarda çok hızlı akıyor. Ben, yıllarca boş boş gezdiğim halde ben, bir allahın günü bile kendimi tanımaya çalışmadım. Ama son günlerde, hayatım böylesine koşarken, tek yapabildiğim tek şey bu. Size zamanla ilgili problemlerim olduğundan bahsetmiştim. 

Selim'in dediği gibi, altımdan bir yokluk, bir hiçlik çıkıyor. İnsanlar dayanıyor; ama ben buna dayanamıyorum, yaşayamıyorum. Artık olmuyor. Eski ben ile yeni ben arasında çok büyük bir fark, çok büyük bir gelişme var sanıyordum. Sanıyordum, lakin yeni yeni fark ediyorum ki; ben diye bir şey yok. Her şey naylondan ibaret. 

Hiçbir şey okuyamıyorum, hiçbir şey yazamıyorum. İnsanları dinleyemiyorum. İnsanlara anlatamıyorum da. Eskiden insanlara anlatma fikrini aptalca bulurdum. İnsanların beni anlamayacağına inanırdım. Ama diyorum ya, bir yalan patlak verdi mi, diğer yalanlar illaki sızıyor. İnsanlara anlatamıyorum, çünkü anlatacak bir şeyim yok. Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum; ama yok. Kafam adeta örümcek ağlarıyla kaplı bir tavan arası. Örümcek ağı denince aklıma Unutulan geliyor. Beni terk etmeyen tek şey belki de Oğuz Atay. 

Netice olarak, artık çok anlamsız. Buraya bir daha bir şey yazmayı düşünmüyorum. Bu kararım hayatıma yeni bir başlangıç değil, hayatıma bir son da değil. Ne yapmaya çalıştığımı bilmiyorum. Ama kendimden kaçmaktan çok yoruldum. Kendimi bir kafede karşıma alarak, onunla konuşmalıyım. Ve onu terk edip, küçük bir el çantasıyla defolup gitmeliyim. 

Sanırım bu kadar. Yazdığım her manasız şey için özür dilemiyorum. Burası benim lan. Silah mı dayadım kafanıza. Okumasaydınız.


Hoşça kalın.

Beni bu Ah Muhsin'li otobüs yolculukları mahvetti.

Kelimelerimin üstüne öyle bir sinmişsin ki, sıkılıyorum. 
Kokun üzerimde, fazla uzaktasın, ve ben kendimden kaçamıyorum.

Ellerimi ısıt diye, ellerimi sana vermiştim. 
Kürk Mantolu Madonna'da da böyle bir an vardı, bilirsin.
Bildiğin, bildiğim, ve sadece ikimiz biliyormuşuz gibi yaptığımız zamanlar,
Şimdi ardına bakmadan kaçıyor. 
Ben dışında herkes, ardıma bakmadan kaçıyor. 

Günün her saatinde seni düşünmüyor olmam, aslında en tehlikelisi. 
Ne kadar sinsi hayvan varsa bildiğim, şimdi hepsi sensin. 
Yanaklarımı, ellerimi camdan atmak istediğim anlar oluyor. 
Yastığımın altı artık olmaz, yerde yatman en güzeli. 

Ah Muhsin, artık bana ahlıyor.
Çay suyu koyuyorum ve kimse çayı anlamıyor. 
Çay için su bardakları yıkıyorum
Su bardakları idealist olma konusunda tutarlı. 


Seni özlüyor olmam, çay suyunun kaynadığı gerçeğini değiştirmiyor.

I'll be back.

Evde yalnız otururken, birden aklıma düşüyor. Aklıma düşünce canım acıyor. Aklıma bir şey düşüyor sonuçta lan. BUM diye. Boru değil.
İlk şoku atlattıktan sonra düşen şeyin acısını da ben yaşıyorum. Düşen şeyin acısını yaşamak çok sıkıcı. Düşen şey adeta bir orangutan gibi kafamın içinde daldan dala hopluyor. Ama tam olarak orangutan da değil. Çok anlamsız. 

Ev işte. Evde yalnız otururken aklıma düşüyorsun. BUM diye. O zaman seni yerden kaldırıyorum. Seni kovmak istiyorum, ama olmuyor. O zaman sağ elimi alıp, sol koluma koyuyorum. Kafamda bir yerlerde plağı takıyorum. Plak çizik değil. Çalıyor.

Omzuma vurmaya devam ediyorum. Sen o sırada seni yerden kaldırdığım için teşekkür bile etmeden, gidiyorsun. 
Formunu korumak için düzenli olarak gidiyorsun.

beatles- I'll be back.