space

space

John'un ayağı.

Geçen gün, hayatımda ilk defa Jimmy Page seven bir kıza rastladım. 
Kız, güzel sanatlarda okuyordu.
Ve o kadar güzel çiziyordu ki. Dayanamadım dedim, sen bana Page çiz, ben sana Lennon çizeyim. 
Bu şirin kız bir hevesle olur tabii en kısa zaman içinde çizelim dedi. 
AMA BİR PROBLEM VARDI. 
-Kız, daha su bardağı bile çizemediğimi (en azından düzgün olarak.) bilmiyordu.

Ama davamdan vazgeçmedim. Seni çizeceğim John Lennon dedim. 
Tanrı yine hareket çekti, çekti ama aldırmadım. 

Saatler geçti. 
Çizdiğim her çizgi John'u faciaya sürüklüyordu. 
Kendini gördükçe John, yerlerde yuvarlanıyor, sonra öhm pardon. güzel oluyor ya. asdasd. pardon. güzel olc- AGSDHFNHSGDJ. BU NE LAN. diyordu. 
Ben de gülmeden edemedim. 
Ve, bacak çizemediğimi anladım. 


Sınırları böylesine zorlayabilmek mutluluk verici. 
Şimdi, aynanın karşısına geçip üç defa Bloody Mary diyeceğim.

Benim üniversitelerim değil ama sevgililerim. (Selam Puşkin, sıcak kahven var mı?)

Ben küçükken bu adama aşıktım.


Sonra bu adama aşık oldum. 





Sonra şeker yemeye bayılan, bıcırık dünyasından bir türlü ve iyi ki çıkamayan bu şizofren kapımı çaldı. 
Ve artık düzgün cümle kurmayı öğrensen diyorum dedi. 



Sonra bu iki herife aşık oldum. Kurduğum cümleleri hiç siklemeyip, habire backdoor man dediler. 
Ayıptır günahtır dedim, YUKARDA ALLAH VAR dedim ama olmadı. 



Sonra bu adam ayaklarımı yerden alıp, pofidik bulutların üstüne koydu. 


Sonra bu adam, benimle saatlerce kırlarda koştu. Habire boynumu öptü ve boynunu morartmama izin verdi. Biz. Hala görüşüyoruz.



Sonra bu adam, beni mistikliğiyle aldı, ordan oraya vurdu.



Bu adam ise, beni lacivert gözleri ve aşırı mutluluğuyla kendine aşık etti.



Ve ben, bu işin altından kalkamayıp Beatles'a aşık oldum. 

İşte bu ergenlikten insanlığa geçişimin belgeleriydi. 
Hadi beni alkışlayalım.

Dünyanın en sıkıcı insanı

Benim. 
Günlerimi okula giderek, dersaneye gidemeyerek, sigara almaya yeltenmek ama para bulamamak, bunun üzerine bira alıp, yarısını içememekle geçiriyorum.

İstediğim kitapları satın almama rağmen, çoğunu okumayıp, bahabaco'nun kitaplarını yutarcasına okuyorum. 
Bahabaco'dan bahsetmiştim. Devrim hoca ya. Bizim herif. Neyse.

Resimlerden, yazılardan, fotoğraflardan oluşan bir duvar yapmaya çalışıyorum ama ben simetri manyağıymışım. 
Bunları gelişigüzel asmaktan bahsediyoruz ve ben CETVEL KULLANARAK BU İŞİ YAPMAYA ÇALIŞIYORUM. 
DUVARA ASMAK  VE CETVEL DİYORUM. 
BEYNİMİ SİKEYİM DİYORUM. 
Ama anlatamıyorum. 

Ben. Hayır hayır, gerçekten devam edemeyeceğim. 

Be naptıım.

Merhaba. 
Dün uzun zamandır yapmadığım bir şey yapıp, film izledim
Filmin adı Peeping Tom idi ve nasıl desem, MUHTEŞEMDİ. 
Ben ki, radyo sinema televizyon okuyup, Hitchock'la ilgili kapsamlı araştırmalara kendini vurmak isteyen insanım. 
Ve bu film, Hitchock'un meşhur filmi Physco ile aynı dönemde çıkmış. Tabi bütün beğenileri üstüne çeken Physco olmuş.
Peeping Tom ise Michael Powell'ın -bu genç yönetmen oluyor.-  kariyerini bitirmiş. 
Bir şey demem gerek, BU YAPTIĞINIZ AYIP. 


Konusunu ıcığına cıcığına anlatmak isterdim ama çok üşeniyorum. Hadi bakalım. 


İşte bunu gördüğüm zaman oha dedim;


Jimmy Page; benim olacaksın. Kaçarın yok. Öptüm.

Gördüğüm her şeye oha dediğim şu günlerde Pink Floyd'a iki defa oha diyorum;



 Ayrıntılı bilgi için, bakın cebimde ne var; take up thy stethoscope and walk
Şarkının adını yazıncaya kadar canım çıktı.




Bu aşırı heyecanlı ve sosyal olan hayatımdaki diğer bir yenilik ise; Amerikan Sapığı. 
Bol küfür ve bol irkilme barındıran çoacayip bir kitap. 
Ve bazı bölümleri beni gerçekten düşündürüyor. 

'İyi karakterli kız dediğin' diye lafa başlıyor Reeves, 'Küçük taş gibi bir vücudu olan, bütün cinsel talepleri fazla orospulaşmadan yerine getirilen ve esas itibariyle o siktiğimin salak çenesini rahat tutan bir piliçtir.'

Pek hoş olduğu söylenemez tamam ama düşündürmeden edemedi. 

Bu tercihlerim beni sosyopat olmaya zorluyor. 
Şimdi gidip Club Penguin oynayarak kendimi dengelemeye çalışacağım. 
Öptüm. 

Yağmur yağdı ama romantik değildi

Bugün yağmur yağdı. 
Aklımda İt's smells like rain today dizeleri yankılandı. 
Ordan aklıma Tom Waits geldi. 
Ordan da aklıma  Larien geldi. 
Bence çok acayip bir dünyada yaşıyoruz. 
Ve benim ordan oraya gitme biçimim gerçekten içler acısı. 
Hala yağmur yağıyor. 
Larien  n'aptı acaba. 

Çorap

'Neden.'
Hava soğuktu. Küçük burnum soğuktan kızarmış ve çizgili uzun çoraplarım kendini bırakmıştı.
Sadece çoraplarıma baktı. Yüzünde bir ifade vardı.
Bana ait olan bir ifade. Ama aitliğinden mutlu olmadığım.
'Sebebi sensin.'
Çoraplarıma baktı ve gitti. Ben filmlerdeki o kızdım, o ise filmlerdeki o erkekti. Hatta şimdi, filmlerdeki gibi geri dönecekti.
Hey, dön! Her şeyin filmlerdeki gibi olması gerekiyor!

Çoraplarım indi. Gelmedi. Köşeyi döndü.
Köşeyi döndü. Gelmedi.

Sanki hiçbir şey değişmedi. Ama çok şey de değişti aslında.
O olduğu zaman ayaklarım yere deymezdi.
Şimdi, ayaklarımı hissetmiyorum.
Eskiden, onunla birlikteyken, hiçbir şeyi görmezdim.
Şimdi, gördüğüm her şey üstüme yıkılıyor.

Bizi şu ana kadar hiç filme benzetmedim.
Ama sigara gibi olacağımızı biliyordum.Filtresine kadar içince, ağzımızda kötü bir tat kalacaktı.
Ama hiçbir şey de sigaranın dibi kadar başka olmayacaktı.
Sen ve ben diyorum, bir başkaydık.
Ve dünya dönüyordu.
Şimdi, dünya hala dönüyor.
Ama müzik bitti ve hiç boş sandalye yok.

Yann Tiersen'den artık nefret ediyorum. Çünkü, düşüncelerimin hızını kontrol ediyor.
Ve benim aklımdan tomarla şey geçiyor. Ama, aslında aklımdan geçen tek bir şey var.
Sadece patatesten yapılan yemeklerle donatılmış bir masa gibi düşün.

Ben. Neden gittin anlamıyorum.
Eskiden sigara yüzünden nefes alamazdım.
Şimdi, nefes alamıyorum.

Yann Tiersen canımı yakıyor. Gözümde zippolar yanıp sönüyor.
Ben. Niye gittin?
Sorun çoraplarım olamaz? Onları yeni aldım. Çok ucuza!
Çoraplarımı seviyorum, çoraplarımı yakamam ama geri dön!

Onları seviyorum.
Lütfen o köşeyi dönme.
Onları çok ucuza aldım.
Hadi ama.
İzlediğim hiçbir film böyle bitmiyordu.
Ben. Yalan söyledim.

Gün geçmiyor.

Gün geçmiyor ki hayatım iyice mallaşmasın. 
Annemle kavga ettim ve ekkartımı elimden aldı. İşin garip yanı ben bugüne kadar hiç, ekkart birleşik mi yazılıyor diye düşünmedim. 
Ekkartımının olmadığı şu zaman diliminde ben mükemmel afişler alamamaktan, mükemmel ve uygun fiyatlı kitaplar alıp, yutarcasına okuyamamaktan, şirin post it'lere para bayılamamaktan, mükemmel milkshakeler ile, beynim donuncaya kadar sevişememekten ve YEMEK YİYEMEMEKTEN şikayetçiyim.
Ve bu acıya dayanamayıp tanrıya, hey dostum senin derdin ne ha demeden edemedim.
Bana, sorun senin o lanet olası kıçının kafandan büyük olması dedi. 
Şimdi oturmuş, ölümüne hollywood filmi izleyip, göt göbek büyütüyoruz. 

Gün geçmiyor ki, böyle bir karikatür gözlerimden yaş getirmesin;

  
Bunlar benim için çok ama çok hassas konular ama GEBERDİM LAN.

Gün geçmiyor ki okulu katlanılabilir yapan bıcırık arkadaşım, dünyanın en, en, en, UYGUN KELİME BULAMIYORUM, cümlesini kurmasın. 

- İsmail ben gidiyorum
+ Tamam, hadi ALLAH ÇARŞINA PAZAR VERSİN. 

Ehe. Olm. Şey. BU NE LAN.

Gün geçmiyor ki, Facebooktaki arkadaşınla röportaj mıdır nedir, CANIMA TAK ETMESİN. 
Bu nasıl bir soru cevap, hala anlayabilmiş değilim.
Bkz;

- Arkadaşın hedehödö bir yere saklanmış olsa, onu nerede ararsın?
+ Kalbimde (:* <3 !!bir11

Şimdi ben kafama sıkmayayım da KİMLER SIKSIN.
Ama tabi, yaratıcı şeyler çıkmıyor değil.


Şimdi gidip, arkadaşlar röportaj komseptinin içine sıçmaya devam edeceğim.
Bir ara uğrarım. 
Kalbimdesiniz (:* <3 !!!birbir111
 

İstemeden yapılan hedehödöleryaşasındedeler

Merhaba. 
Kaç gündür yazmadım. Yazasım gelmedi. George Harrison için bile güzel bir şeyler yazamadım. 
George Harrison sigaradan öldü, ben de bir sigara yakayım dedim. 
Ama sigara içmiyorum.
O nasıl iş lan.
Seni seviyorum George Harrison,
Kollarımı açabildiğim kadar çok seviyorum. 


Bugün çok güzel ve çok eğlenceli bir şey yaptım. 
Bir gün içerisinde istemeden yaptığım şeyleri düşündüm. 
İstemeden ama isteyerek yaptığım şeyler. Ve bütün bir günümü harcayan şeyler aslında. 
O halde orrayt. 

-Her akşam yatmadan önce kendimi, yarın nasıl uyandığımı hatırlamaya şartlıyorum. ANLAMAYANLAR YA ŞİMDİ KONUŞSUN YA DA SONSUZA KADAR SUSSUN. 
Yani her akşam kendime 'Yarın nasıl uyandığını hatırla yoksa gebertirim seni LAN.' diyorum. 
Ve ben, gayet sağlıklıyım. N'abeer.

-Her sabah uyandığımda alarm olarak ayarladığım şarkıyı değiştirmem gerektiğini düşünüyorum. Hatta bunu yaklaşık on iki dakika falan düşünüyorum. 
Bir alarm olarak Black Crowes- Good morning captain

-Her sabah servis gelmeden on dakika önce evden çıkıyorum. Ama her sabah, servisi kaçırdığımı düşünüyorum. Ve bu düşünce, bu ihtimal iki gram olan beynimi yiyor. 

-Servise bindikten sonra düşündüğüm ilk şey genelde üniversitede ne okuyacağım oluyor. Okuldu, üniformalardı, yoldu, şarkılardı falan, üniversiteyi bunlarla bağdaştırabiliriz ama ciddi bir problem var. 
Hergün, olmak istediğim şey değişiyor.
Şey ben, BİR ARA KASİYER OLMAYI BİLE DÜŞÜNDÜM. 
Alışveriş merkezi kokusunu çok severim de. Hehe. 

-Hergün okula, okuldan da dersaneye giderim. Ve her gün sağımda John Lennon'un yürüdüğünü düşünerek mutlu olurum. Bu düşünce üç dakika boyunca yüzüme bir gülümseme yapıştırır. Sonradan bunun pek mümkün olamayacağının bilincine varırım. 
Aslında, böyle bir şey olabilir. Her şey John Lennon'a bağlı.
'Merhaba ben John Lennon. Hani dün saçını çeken biri vardı ya, o bendim. EHEHEHE.'

-Hergün Facebook'umu dondurmayı düşünürüm. 
Her ay Facebook'umu dondururum. 
Her aydan bir hafta sonra Facebook'umu açarım. 

-Telefonumda dinlemediğim bir çok şarkı var. Hergün, o şarkıları dinleyeceğime dair kendime söz veririm. 
Ve sonra, aynı şarkıları pişkin pişkin atlar geçerim. 

Biz, zengin insanlar böyleyiz işte. NAPARSIN.