space

space

Iımm. Ben. Şey.

O kadar mutsuzum ki, mutsuzluğumu körüklemek için 'Varlık var mıdır' gibi hiç haz etmediğim sorular soruyorum. 

Bütün günüm hareket etmekle geçiyor, ama hiçbir hareketim olmuyor. 
Hissediyorum. 
Hergün Beatles dinliyorum. Hergün, aynı şarkıları atlayıp, aynı şarkıları üç defa dinliyorum. 

Düşündüğüme inanmıyorum, burası açık. Düşünmemekle beraber durup dururken ağzıma sıçan şarkılar bulup çıkarıyorum bir yerlerden. 
Şarkılar kulaklarımın içine içine bağırıyor; git bir sigara yak!
Yakamıyorum.
Yaksam bile zehirlendiğimi hissedemiyorum. 
Niye zehirlenmek istiyorum, bilmiyorum. Buna ergenlik diyorlar. 
Ama ben hala elli beş santim olduğuma ve popomun üstüne düştüğüme inanıyorum. 

Dünyanın bütün duvarları, beni görünce, diplerine çukur kazıp içine barut dolduruyor. Sonra da lanet olası zippolarını çukurlara atıp kaçıyorlar. 
Duvarlar paramparça oluyor,
Kulaklarım duymuyor,
Ellerim her yana saçılıyor, 
Ama ben hala zippolara üzülüyorum. 
Hala. 

Bu dünyadan olmayan bir adam, bir şeyler yazıp gidiyor. 
Bir kadın dünyanın en garip sesiyle bana onun yazdıklarını söylüyor;

Drink up, baby, stay up all night 
The things you could do, you won't but you might
The potential you'll be, that you'll never see
The promises you'll only make
  
Yutkunuyorum ve diyorum; Oh, dear what can I do?
Ama Beatles bile dostum şimdi değil diyor.

Canım gerçekten yanıyor. 
Gerçekten. 
Kulaklıklarımın arkasına sığınıyorum, kalın olan her şeyi başımın üstüne çekiyorum, gerektiği yerde 'leavemealoneokeeey' triplerine bile giriyorum ama olmuyor. 
 Dünya dönüyor. Herkes viyak viyak bağırıyor, herkes eğleniyor. 
Ben eğlenmiyorum, bunun için kendimi şanssız hissediyorum. 
Ama eğlenemeyen ve eğlenemediği gibi gerçekten acı çeken insanlar da var, bunu görüyorum. 
Görüyorum, ama hala kendimi şanssız hissediyorum. 
Görüyorum ama her şey aynı kalıyor. 

O zippoları, o çukurlara atıp kaçmayacaktınız. 
Her şey bu yüzden.

Ama


Bunun altına bir şeyler yazmak istedim ama tanrı, folloş cümlelerinle bu anın içine etme dedi. 

bla diyorum, bla bla


Her şey bir kadınla, bir erkeğin sevişmesiyle başladı.

Kadının derdi sevilmek, adamın derdi ise biraz daha hareket etmekti. Birden erkeğin bir parçası, erkeğin egemenliğinden sıkılarak, kadının anaçlığına sığındı. Bu sırada birkaç yıldız kaydı, bir adam sigara yaktı, bir kadın evi terk etti, bir ev ışıklarını söndürdü.

Sonra dünyaya bir kıkırdak yığını geldi. Kıkırdaktı çünkü kemik olamayacak kadar hiçti. Ve hep hiç olarak kalacaktı.

Adam ve kadın bu kıkırdak yığınını bağrına bastı. Bağrına bastı çünkü kıkırdak yığını acizdi. Adam ve kadın, onu kendi yöntemiyle besledi, kendi yöntemiyle uyuttu. O, adam ve kadının kendi yönteminden ibaretti zaten.

Kıkırdak yığınının dişleri çıkmaya başladı. Artık poposunun üstüne düşebiliyor ve biraz konuşabiliyordu. Ama anne ve babadan başka hiçbir kelimeyi bilmiyordu.
Aslında anne ve babadan başka hiçbir şey bilmiyordu. Bunun sebebi, ufak olmasından değil, anne ve babanın, anne ve baba olmasındandı.

Günler geçiyordu. Günler geçerken, kıkırdak yığını kemik yığınını olmaya başlıyordu. Ama o hala anne ve babadan başka bir şey bilmiyordu. Anne ve baba bundan endişeli olmamakla beraber, gayet mutluydu. Çünkü onlar bir aileydi. Ve aile demek, bir çocuğun anne ve babaya tapması demekti.

Bir gün bütün insan topluluklarının garipsediği bir durum yaşandı. Kemik yığını, anne ve babadan başka, çok başka bir kavrama ilgi duymaya başladı. Adı özgürlüktü.

‘Kemik yığını özgürlük için savaştı, anne ve baba kavramlarını bir çırpıda silip, o kavramların egoist olduğuna kendini inandırıp yoluna devam etti’ demek isterdim.
Ama öyle olmadı.
Hiçbir şey değişmedi.

Anne ve baba, tanrı olmaya o kadar çok alışmıştı ki, başka bir kavrama tahammül edemedi. Aile, kemik yığınını ayakları altına alarak aile kavramını korudu.
Kemik yığını yavaşça hissizleşti, hissizleşti, hissizleşti.
Bedeni büyüdü ama o hep kemik yığınıydı.

Ve bir gün, hiçbir insan örgütünün garipsemediği bir olay yaşandı.
Kemik yığını diğer bir kemik yığınıyla sevişti. O sırada birkaç yıldız kaydı, bir erkek sigara yaktı, bir kadın evi terk etti, bir ev ışıklarını söndürdü.

Işıkların sönmesini bahane eden bir grup kemik yığını, ışıkları yakma bahanesiyle, dizginleri eline almak istedi. İnsanlar buna karşı çıkmadı, çünkü yine bir aile olacaklardı. Herkes birbirine tapacaktı ve herkes, tanrı olduğunu bilecekti.
Bir basamak yukarıda olanların adı devlet oldu, aşağıda sevişenlerin adı ise halktı.
Devlet sevişiyordu ama sevmiyordu.
Halk sevişiyordu ama tek derdi yeni kıkırdak yığınlarıydı.
Kıkırdak yığınları hissetmiyordu, çünkü anne ve babalar vardı.
anne ve babalar vardı, çünkü erkek ve kadın sevişmeden yapamıyordu.
Erkek ve kadın sevişmeden yapamıyordu, çünkü sigara çok güzeldi.
Her şey sigara yüzünden.

Beatles temalı zıvazövebirkioleyaslanımbee

Herkese merhaba.
Bayram geliyor.
Bense, bayramdan önce herkesi gıda a.ş. adlı belgeseli izlemeye çağırıyorum. 
Ve hayır, daha vejetaryen değilim, hatta o kadar değilim ki, böyle mi yazılıyor onu bile bilmiyorum. 
Neyse.

Uzun zamandır odama kapanıp, sinsi sinsi bir şeyler yapıyordum. 
O bir şey resim çizmek. Ben oldukça pıtırcık olduklarına inanıyordum ama sevgili melis'in bu çizimlerini  gördükten sonra HÖEHÖHEEH dedim. 
Şimdi, çizimlerimi buraya koyuyorum, sonra melis'in çizimlerine bi daha bakıp HÖEHÖHEEH diyeceğiz.



Sevgili annem, DERS ÇALIŞ temasını yanına alarak, bıcırık fotoğraf makinemi sakladı. O yüzden resimler bu kadar megapikselsiz.
Neyse. Bu resmimiz yellow submarine temalıydı. Çok iyiydi çok da güzeldi tamam mı.
Tamam, ben sakinim.


Sikici bir ingilizce sınavında aklıma gelen bir desen. Sıkıcı bir edebiyat dersinde ise temelleri atıldı. Sıkıcı bir geometri dersinde ise son buldu.
Ben de o sırada çay içtim falan. 


Bu bıcırık ise anlık yapılmış bir çalışma.
Sınıftaki bütün uç kutuları mora boyandı,
Öğretmenler laf etti,
Arkadaşlarım ana avrat düz gitti,
Yaşar Usta, BAK BEYİM SANA İKİ ÇİFT LAFIM VAR dedi ama OLSUN. 
Bence çok iyi oldu çok da güzel oldu tamam mı. 
O değil de bu benim dilime nerden takıldı. 



İşte bu kaltak, beni çok yordu. Gözlerim isyan etti, ellerim SİGERİMBENBÖYLEİŞİ dedi ama OLSUN. 
Teması, sgt. peper's lonely hearts club band


İşte böyle canlarım. 
Canlarım ne lan. Neyse. 
Benim en sevdiğim Beatles şarkısı sgt. peper's lonely hearts club band
Beni en tahrik eden Beatles şarkısı why don't we do it in the road
En uykumu getiren Beatles şarkısı mother natures son
Ve ben, bunları niye söyledim bilmiyorum. 


Dağılın. 
Varya, Beatles çok güzel şey.

Hastalık

Hasta olmuşum. Dağlara taşlara. 
Sebebini biliyorum, gerçek bir ergenlik belirtisi, gerçek bir hikaye. 

Uykusuz gecelere ve gün içerisinde aldığım 12 hapa sebep olan şey ne biliyor musunuz?
OKUL HIRKASI.
Ergen teşhisini buna dayanarak koyduk. Şimdi kameralarımızı Ankara'ya çeviriyoruz. 
Olaylar şöyle gelişti. when I was younger so much younger than today,
sıkıcı bir geometri dersinde okul hırkamın bütün düğmelerini koparıp beş taş oynamıştım. İşte geçen gün dedim ki, bak beyim sana iki çift lafım var, bu düğmesi olmayan hırkayla bağrın açık dolanıp durma, çoluğumuz var çocuğumuz var. Bunun üzerine yüncüye gidip, kendime düğme aldım. Aslında bir süre alamadım çünkü dükkan teyzelerden geçilmiyordu.
Kış-yün dükkanı-teyzeler. Anladınız siz. 

İşte sonra eve geldim, yemedim içmedim bu düğmeleri diktim. Sonra aynanın karşısına geçip kendime bak beyim iki çift lafımı dinleyince ne güzel oluyor, güldük eğlendik ama şimdi LANET OLASI KIÇINI KALDIRIP KARMAŞIK SAYILARI HALLET dedim. 
Hitchcock çığlığı atıp hemen uyudum ve sonraki 5 GÜN okula tiril tiril hırkayla gittim. 
Hava -5 derece. 
Üstümdeki -burası çok seksi oldu bak şimdi. ehehe- koruyucu kıyafet, HIRKA. 

Haliyle dün ebem sikilmiş bir halde eve geldim. Uykumda saçmalamam ve sürekli halsizlik durumum bana EBENSİKİLECEKEHEHEHE dedi. Ve bugün okula gidemedim. 
Okula gidememem iyi oldu çünkü uzun zamandır yapmak istediğim şeyleri yapma fırsatı buldum;

Mesela ki, 2 film izledim.

Ya dedim, Donnie Darko, BU ZAMANA KADAR NERDEYDİN AMIN FERYADI. 
Resmen hayallerimin psikolojik sorunları olan, zeki, kassız, toplum tarafından dışlanmış, isyankar sevgilisi. 
Ve gayet mükemmel replikler barındırıyor. 
Mesela ki;
+Neden o aptal tavşan kostümünü giyiyorsun?
-Neden o aptal insan kostümünü giyiyorsun?
İşte yaa. Yaa. YAA. 

İkinci film benim hastalık filmimdir; Jeux de fants


Ne zaman izlesem ya derim, SİZİN AMINIZA KOYAYIM. Böyle bıcırıklık olur mu lan.
Haa bu arada yıllardan beri söylemek isterim ama hiç söyleyemem, şimdi hastalığıma dayanarak bunu söylemek istiyorum. O ÇİMENTONUN KIVAMI OLMAMIŞ GENÇLER. 

Bu kadar film izledim hadi dedim, birde kitap okuyayım;
Adı Cennetin Doğusu idi. Gayet iyiydi gayet güzeldi. Klasiklerin kasıntı havasından eser yoktu. Gerçi ben, klasiklerin kasıntı havasına bayılırım. BAYILIRIM. Ama bu, gerçekten çok iyi. 

Şimdi gidip yatacağım. Ama yatmadan önce sizinle evrenin en muhteşem şarkısını paylaşmadan gidemem, anlıyor musunuz, GİDEMEM. 

Olsa kalp koyardım. O DERECE.