space

space
Bugüne kadar, burada Ahmet Kaya'ya duyduğum inanılmaz sevgiden kimseye bahsetmedim. Bahsetmek de istemedim. Çünkü istesem de bahsedemeyeceğimi biliyordum işte. Çünkü. Neyse. Hala bahsedebileceğimi sanmıyorum.
Sadece bazen, gözlerimi tavana kitleyip dinliyorum. Gözümden on üç tane yaş dökülüyor. Benim için Türkiye'nin iki kalbi varsa; biri Ahmet Kaya, diğeri Oğuz Atay.

Ahmet Kaya - Büyüdün Bebeğim.
Bazı sabah kahvaltıları














Bazı alt ranzalar














Ve bazı Koyu siyahlar, ve arkadaşlarla içilen biralar


















ÇOK GÜZEL.


tomorrow morning.
Hiçbir şey hissedememe olimpiyatları olsa ülkeyi bırak, bütün dünyanın gururu olabilirdim. Olmadım. Olmadığım için de buraya geldim ve bunları yazmaya başladım. Yer yer rahatsız eden bir his, umarım anlıyorsunuzdur. Aslında burda kaç kişi olduğunuzu da bilmiyorum. Kendi kendime yazıyorum işte. Ne diyorduk? Hissedememek, evet. Zor bir durum, aslında üzücü de. İnsan hissedemezse neden yaşar ki? Bilmiyorum. Hayatta ne kadar yer kapladığımı düşünüyorum, düşünüyordum ve hep diyordum ki, hissediyorsam varımdır; hissettiğimi bir şeye dökmeye üşeniyorsam, normalimdir. Artık öyle olmuyor. Artık emek emek uzattığım saçlarımı yanlışlıkla, bir çakmak aleviyle yakınca, kestirmek zorunda kalınca bir şey hissetmiyorum. İnsanlar durup dururken, hiç dinlemezken bana içten bir şekilde gerizekalı / aptal dediği zaman; yumruklarımı sıkamıyorum, dişlerimin gıcırtısını beynimde de duyamıyorum. Sigara falan içiyorum. Gidip geliyorum. Yoruluyorum ama yorulduğumu hissetme konusunda da ciddi problemler yaşıyorum. Kafamı yastığa koyduğum anda yorgunluktan ölecek gibi oluyorum. Yorgunluğumun kulaklarımdan aktığını düşünüyorum ve çok korkunç. -Kulağımdan yorgunluk kelimeleri çıksa, kelimeler yere dökülse. Uzay çöplüğü gibi.- Halbuki yattığımda mutlaka konuşurum. Konuşmazsam ölürüm sanıyordum. Hissetmezsem yer kaplamam. Öyle olmuyormuş. Hissedemiyorum, ve burdayım. Kendimle ilgili hiçbir şeyi çözemedim. Çok uyudum. Hiçbir yere kıpırdamadan habire kaçtım. Kaçmadım mı. Bahaneler uydurdum. Kulaklarımdan, ağzımdan bahane kelimeleri çıktı. Hiçbirini alıp çöpe atmadım. Hiçbir şey yapmadım. Kusmuğumda boğulur gibi oldum, ama boğulmadım. Hakan Günday'ı sevemedim, acemi buldum. Hiçbir şeyi sevmedim. Uyudum. Hissizleştim. Hep aynı şekilde uyumaktan, o ninelerin dediği karabasanlardan gördüm. Kabuslar gördüm. Kabuslarımda ben bir dalgıçtım. Yangına su götürürlerken, yanlışlıkla beni de alıyorlardı. Beni ateşe atıyorlardı. Ama düşerken hissediyordum. Nefreti hissediyordum. O an, düşerken her şeyden, herkesten nefret ediyordum. Uyandığımda ise, sadece nefretimden korkmuş bir halde yatakta kalakalıyordum. Geçmiyordu değil mi? Geçmiyordu tabi ve tabii. Ben burdayım. Duruyorum ve aslında kaçıyorum. Yazarken siliyorum. Hatırlarken, hemen kendimi hatırladığımı unutmaya hazırlıyorum. Baktığınız her şeyde ben varım, ama hemen kaçıyorum.
Ama, burdayım. Ve kendimden kaçamıyorum.

Nouvelle Vague - Escape Myself