space

space

Bazen

Buzdolabının sesine benziyorsun. 

Bazen oturuyorum. Bazen elimde sıcak bir bardak oluyor. Bardağın içinde tamamen demden oluşan çay. Çay sert oluyor, düşünceler de diken gibi. Bazen biri, diğerinin eksisini alıp, götürüyor. Bazen ikisi de eksisiyle üstüme geliyor. Üstümden kaçamıyorum. Üstümde debelenirken, birden buzdolabından bir ses geliyor. Eksilerin, çayın, kafası ve kafam hemen buzdolabına gidiyor. Kafalarımız sonra buzdolabıyla muhabbete giriyor, ve ben çayımı içmeye devam ediyorum.

Ama "Hadi, iç de çay koyayım." diyen bir insanın yokluğu, her zaman yanımda.

Bazen, uyumaya üşenmiyorum. Pijamalarımı üstüme geçirip, yatıyorum. Birazdan bütün gün kaçıp durduğum anılar mimiklerime geçecek, ve geçirecek; bunun da farkındayım. Ayak parmaklarımı sıkacağım, gözlerimi duş suyu kıvamına getireceğim, kafamda bir şeyler çalıp hiç sevmediğim şaraptan içeceğim. Ben bu organize çöküşe hazırlanırken, birden buzdolabının sesini duyuyorum. Sonra uykum geliyor. 

Buzdolabı beni hep kurtarıyor. Annem gibi demek isterdim, ama anneme göre fazla sıcak. Babama göreyse fit. Sana göreyse, en azından beş yıldır yerinde duruyor. 

Buzdolabı falan değilsin. Ama olsan, çay koyabilirdim.

2 yorum:

  1. (yorum yazmaya üşeniyorum lakin takipteyim klubümün bir üyesisin.)

    YanıtlaSil
  2. Ağustos 2014. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji ve Onkoloji Hastanesi 3 no'lu poliklinik. Hocasına hasta danışmaya gittiği için asistan poliklinik odasını boş bırakmış. Boş değil, 5 sene geçmesine rağmen duvarların sıkıştırdığı birisi kalmış içeride. Burada olmamam gerekiyodu diye düşünüp bir yandan bir şeyler okuyor. Okuduğu şey kalbine dokunmuş, kalbindeki birine göndermiş o da. 2 sene sonra 'dost demleme arkadaş sallama çaydır, gelsene çay demleyelim.' Diye cevap gelmiş cok uzaklardan.
    Bu yazıyı bulmak için yeniden tüm blogu hatmediyordum. Bilmiyorum blog sahibi buralarda mı, yalnızca anlatmak istedim.

    YanıtlaSil