space

space

Konuşmam gerekiyor, Kadıköy'de değilim, stop.


Karşımda oturduğunu hayal etmek, biraz zor. Ve biraz da cesaret istiyor. Karşımda otururken konuştuğumu hayal etmemse, zaten. Boşver. Zira kelimeleri ağzımdan çıkarmakta pek usta değilim. Onun yerine kelimeleri yutup, sonra da taşlar yutuyorum. Taşlar kelimeleri parmaklarıma itiyor; ben de yazıyorum. 

İnsanları koşulsuz olarak tek bir dönemde severim. O da, yürümeyi yeni öğrendikleri, fakat konuşamadıkları dönemdir. Popolarının üstüne düşer, ve ufacık bir odada kendilerine kocaman bir dünya yaratırlar. Sonra yavaş yavaş konuşmayı öğrenirler. İnsanlara karşı dürüst olmayı. Ve sorular sormayı. O zaman çocuklardan kaçarım. Konuşmak konusunda iyi değilim demiştim. O zamanlar yazamadığım için de, vasat bir insandım. 

Ama ben de bu dönemden geçtim işte. Ve sanırım seninle tanıştığım zaman bu dönemdeydim. Çünkü yanındayken, pek susmak istemiyordum. Gitmesen, biraz daha kalsan; sana bulutların tam olarak neden oluştuğunu bile sorardım. Gittin, bulutlar içimde kaldı. Bulutlar içimde kalınca haliyle birbirine çarptı. Büyük şimşekler falan çarptı. Ve ben naylon yağmurluğumla, dört duvarın arasında, şimşeklerimden kaçmak için bütün gücümle koştum.

Kaçamadım. Sadece etraf zarar gördü. Bende zarar yoktu, ama ya bana zarar gelseydi diye diye beynimi yedim. Bu nasıl bir his biliyor musun. Acı biber doğrarken dudaklarını kaşıyorsun. Ama dudakların yanmıyor. "Ohh iyi ki gözlerimi kaşımadım." diyorsun, ama bunu derken gözlerini çoktan kaşımışsın. Gözlerin yanıyor. Yine evin içinde koşturuyorsun, fayda etmiyor. 

En çok gözlerimi acıtan neydi biliyor musun? Bir dostu kaybetmek. Ben bir kolu, öpemediğim ve çok sevdiğim bir boynu, tırnakları yenmiş bir çift eli, dünyanın en parlak ve aromalı kahvesiyle dolu bir çift gözünü kaybetmedim. Ben bir dostu kaybettim. Nefes aldığım zaman için bile üzülüyordum. Tanrı sen yanımdayken, bana istediğim bir şeyi gerçekleştireceğini söyleseydi, senin yanında nefes alırken konuşmaya da devam edebilmeyi isterdim. Tanrı sormadı, sen de gittin zaten. 

Halbuki ben sana demek isterdim ki; "Yardımın gerekiyor kadıköy'deyim stop." Kadıköy'de değildim, telefonda konuşmaktan hoşlanmazdım. Ama bunu çok istemiştim anlıyor musun? Bu hala içimde sönmek bilmeyen astronomi ve uzay bilimleri okuma isteği gibiydi. 

Meyve suyumu bitirdim. Ama söylemek istediklerim bitmiyor. Sen git; ben biraz daha tırnaklarımı yemeye çalışıp, gideceğim.

2 yorum:

  1. Gözlerim doldu Allahsız.

    YanıtlaSil
  2. arkada le moulin çalıyorsa hüzünlü bi şeyler olmuş demektir lugatımda ..
    gerçekten gözlerim doldu okurken, çok yaşadım böylesini çünkü söylemek isteyip de söyleyemedim çoğu zaman..
    Sana candan bir dost gibi sarılıp 'her şey yoluna giricek' dediğimi farzet lutfen

    YanıtlaSil