space

space

Açık Mektup

Sayın Devlet, ya da bunu kim okuyacaksa;

İyi akşamlar. Neden sizinle konuşmak istediğimi bilmiyorum, aslında biliyorum, galiba artık vicdanım dayanmıyor ve size anlatmak zorundayım. Bu küçük siteden beni nasıl duyacaksınız bilmiyorum, ama insan duymak istediği zaman duyuyor işte. En büyük kanıtı baş belanız Twitter mesela, biliyorsunuz. 

Öncelikle kendimi tanıtmak istiyorum. Ama biraz korkuyorum da. O yüzden adım B., soyadım U. olsun. 19 yaşındayım. Gazetecilik öğrencisiyim. Emekli bir astsubayın ve hala çalışan bir sınıf öğretmeninin kızıyım. Özellikle belirtmek istiyorum ki, birkaç hafta öncesine kadar apolitiktim ve dünyanın daha iyi bir yer olmasını sağlayabilecek tek şey, benim için All You Need İs Love adlı bir şarkıydı.

Söylediğim gibi, ben bir astsubayın kızıyım. Bu nedenle çocukluğum boyunca gezdim. İstanbul'dan Urfa'ya, Ankara'dan Denizli'ye. Birçok okul değiştirdim, birçok sıraya oturdum, haliyle birçok sıra arkadaşım oldu. Çok mahalle de değiştirdim, bunların sonucunda futbol oynadığım çok mahalle arkadaşım da oldu. İnanın, hiçbiri benzer değildi. Bana göre çok esmer olan, bana göre farklı konuşan, bana göre farklı ibadet eden bir sürü insan tanıdım. Ve bunu üzülerek, üzülmenizi isteyerek söylüyorum ki, siz farklı olduğumuzu söyleyene kadar, ben farklı olduğumuzu bilmiyordum. 

Tekrar söylüyorum, ben bir astsubayın kızıyım. Asker evladı olmak zordur. Eminim ki polis evladı olmak da öyle. Devleti, halkı korumak adına yetiştirdiğiniz insanlar, yakınlarının canını deli gibi yakan insanlar aynı zamanda. Siz bunu hiç görmüyorsunuz. Görüyorsunuz, ama üstünde hiç durmuyorsunuz belki de. Size tavsiye vermem ne kadar doğru bilmiyorum ama; görün. Görüyorsanız da üstünde durun.

Asker evladı olmak zor dedim. Devam etmek istiyorum. Babam bana devleti her zaman çok sevmem, çok ama çok sevmem, hayattaki her şeyden çok sevmem gerektiğini söyledi bana. Ne yalan söyleyeyim, çocuktum ve devleti hayattaki her şeyden çok sevecek kadar ciddi olmadım hiçbir zaman. (Yıllar sonra bunun ciddiyetle alakası olmadığını anladım. Sanırım o zamanlarda da olduğu gibi, vicdan sahibiydim. Bunun için sevmedim devleti.) Ve babam bana her zaman Atatürk'ü koşulsuz sevmem gerektiğini söyledi.

Koşulsuz kelimesi hep korkuttu beni. Neden koşulsuz diye sordum hep kendime. O hayat bilgisi derslerinde falan hep düşündüm bunu. Yıllar sonra, tarihin sadece tarih derslerinde anlatılan şey olduğuna inanmaktan vazgeçtim. Ve araştırmaya başladım. Karşıma bir Ermeni soykırımı çıktı, bir Dersim Katliamı çıktı. Bana bunları sorgulama hakkı vermediler lisede. Sabiha Gökçen'i kendi imkanlarımla tanıyıp sevmedim ben. Atatürk'e kendi kendime "Neden?" diye o zaman sordum. Zamanında yaşlı/çocuk/masum herkesi, herkesi öldürüp, göçe zorlarken; "Dersim'e Medeniyet Geldi!" başlıkları atan gazeteler yıllar sonra ağlattı beni. Etrafımdaki insanlar o esnada, tarih kitaplarınızda yazdığınız şanlı tarihe, şanlı savaşlara ağlıyordu.

Etrafımdaki insanlar tarafından hep yargılandım. Mesela Hrant Dink'i çok severim. Ve onu delik ayakkabılarıyla, üstüne bir gazete serilmişken tanıdım. Canım Hrant Dink'in dediklerini anlayamayacak  kadar küçükken okudum bütün yazılarını. Gazeteciliği kazandığım zaman Hrant Dink gibi gazeteci olacağımı düşünüp gülümsedim mesela kendi kendime. Ama yıllar sonra bu duygularımdan bahsettiğim zaman birisi bana dedi ki: "Sen öyle o adamın yazdığı her şeye inanma!" İşte Sayın Devlet; siz bu insanı sevdiniz, siz bütün yolları bu insana göre açtınız, siz beni, benim gibi bir sürü kişiyi sevmediniz, yargılanmasına izin verdiniz. Neden?

Bakın, ben hayatım boyunca, kendimi başka insanların yerine koymaktan vazgeçmedim. Vazgeçmeyeceğim de. Her zaman canı yanan insanlara yardım etmek istedim, onları anlamaya çalıştım. Doğuda canı yanan, unutulan bir çocuğun yerine koymaktan kendimi, hiçbir zaman çekinmedim. Kendimi bir travestinin, bir eşcinselin, bir biseksüelin yerine koymaktan utanmadım. Zaten bu benim için hiçbir zaman utanılacak bir şey olmadı. Daha sizin unuttuğunuz, sizin utandığınız, sizin unutmak istediğiniz birçok insanın yerine koydum kendimi hayatım boyunca. Şimdi size sinirle, gözyaşıyla sormak istediğim şey şu: Bu insanlar size ne yaptı? Siz ne hakla bu insanları sevmiyorsunuz?

Benim gibi düşünen birçok insan birkaç hafta önce çıktı ortaya. Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Onları bulduğum, onları kazandığım için mutluluktan ağladım; sonra polisinizin şiddetinden dolayı onları kaybetmekten korktuğum için ağladım. Ve kaybettim de. Ethem'i kaybettim, Abdullah'ı kaybettim, Mehmet'i kaybettim, Zeynep'i kaybettim. Bunun için de ağladım. Hepimiz ağladık. Şundan emin olun, döktüğümüz tek bir gözyaşının bile hesabını veremeyeceksiniz.

Lice için bir arkadaşımın yorumu şu oldu mesela: "Devlet teröristin üstüne TOMA salamıyor işte." Terörist dediği insanlar, çocuklarını, kardeşlerini, eşlerini, ailelerini kaybetmek istemeyen insanlardı. Karakol istemeyen insanlar. Sanırım arkadaşım üstüne havan topu düşmesi sonucu ölen, 15 yaşındaki Ceylan'ı terörist bellemişti. Sanırım arkadaşım tam anlamıyla devlet tarafından "Unutulan" insanları terörist bellemişti. Tıpkı sizin gibi. Bu nasıl can yakıcı bir şey, bilemezsiniz.

Şimdi demek istediklerimi toplamak istiyorum. Benim gözümde siz katildiniz, katilsiniz ve her zaman katil kalacaksınız. Hiçbir zaman babamın bana söylediği gibi, sizi her şeyden çok sevmeyeceğim. İnsanlar unutabilir, insanlar hiç bilmemiş olabilir; ama hiçbir zaman katlettiğiniz, göçe zorladığınız, tecavüze uğramasına sessiz kaldığınız, sokak ortasında öylece öldürülmesine izin verdiğiniz insanları unutmayacağım, onları hep, hep seveceğim. Apolitik bir insanım dedim, yazımdan da anlıyorsunuzdur belki, ama artık apolitik olmayacağım. Gazeteci olacağımı söylemiştim, olursam eğer hiçbir zaman hükümetin köpeği olmayacağım, devletin yüceliğinden(?) bahsetmeyeceğim. Sizin hiçbir zaman yapmadığınız şeyi yapacağım, sevgiye, sevilmeye ihtiyacı olan herkesi seveceğim. Hayatım boyunca. Belki sizin sürekli söylediğiniz kadar yüce değilim, köklü değilim, güçlü değilim. Ama sevmeyi biliyorum. George Harrison da demiş; I may appear to be imperfect; my love is something you can't reject. The Beatles'ı çok sevdiğimi söylemiş miydim?

Beni sevmeyin, beni korumayın. Ben kimsenin askeri değilim, ben aşağılama hakkı bulduğunuz mezheplerin mensubu değilim, ben cinsel tercihini sorgularken kalbini kırdığınız o insanlardan da değilim. Ben sadece insanım ve kalbimdeki sevgiden başka güvenecek, sığınacak hiçbir şeyim yok. Hakkınızdaki her şey canımı yakıyor. Ve hala The Beatles'ı çok seviyorum. 



Bir gün sevebilmeniz ümidiyle. 


1 yorum:

  1. Bize hayatta hep sorgulamamak öğretildi zaten. O yüzden şu anda ülkenin durumu da bu halde. Belli kesimler, belli kesimlerle çatışıyor. Hayat tarzları birbirini kabullenemiyor. Günün birinde sorgulamayı, saygı duymayı ve kabullenmeyi öğreniriz umarım.

    YanıtlaSil