space

space
Hiçbir şey hissedememe olimpiyatları olsa ülkeyi bırak, bütün dünyanın gururu olabilirdim. Olmadım. Olmadığım için de buraya geldim ve bunları yazmaya başladım. Yer yer rahatsız eden bir his, umarım anlıyorsunuzdur. Aslında burda kaç kişi olduğunuzu da bilmiyorum. Kendi kendime yazıyorum işte. Ne diyorduk? Hissedememek, evet. Zor bir durum, aslında üzücü de. İnsan hissedemezse neden yaşar ki? Bilmiyorum. Hayatta ne kadar yer kapladığımı düşünüyorum, düşünüyordum ve hep diyordum ki, hissediyorsam varımdır; hissettiğimi bir şeye dökmeye üşeniyorsam, normalimdir. Artık öyle olmuyor. Artık emek emek uzattığım saçlarımı yanlışlıkla, bir çakmak aleviyle yakınca, kestirmek zorunda kalınca bir şey hissetmiyorum. İnsanlar durup dururken, hiç dinlemezken bana içten bir şekilde gerizekalı / aptal dediği zaman; yumruklarımı sıkamıyorum, dişlerimin gıcırtısını beynimde de duyamıyorum. Sigara falan içiyorum. Gidip geliyorum. Yoruluyorum ama yorulduğumu hissetme konusunda da ciddi problemler yaşıyorum. Kafamı yastığa koyduğum anda yorgunluktan ölecek gibi oluyorum. Yorgunluğumun kulaklarımdan aktığını düşünüyorum ve çok korkunç. -Kulağımdan yorgunluk kelimeleri çıksa, kelimeler yere dökülse. Uzay çöplüğü gibi.- Halbuki yattığımda mutlaka konuşurum. Konuşmazsam ölürüm sanıyordum. Hissetmezsem yer kaplamam. Öyle olmuyormuş. Hissedemiyorum, ve burdayım. Kendimle ilgili hiçbir şeyi çözemedim. Çok uyudum. Hiçbir yere kıpırdamadan habire kaçtım. Kaçmadım mı. Bahaneler uydurdum. Kulaklarımdan, ağzımdan bahane kelimeleri çıktı. Hiçbirini alıp çöpe atmadım. Hiçbir şey yapmadım. Kusmuğumda boğulur gibi oldum, ama boğulmadım. Hakan Günday'ı sevemedim, acemi buldum. Hiçbir şeyi sevmedim. Uyudum. Hissizleştim. Hep aynı şekilde uyumaktan, o ninelerin dediği karabasanlardan gördüm. Kabuslar gördüm. Kabuslarımda ben bir dalgıçtım. Yangına su götürürlerken, yanlışlıkla beni de alıyorlardı. Beni ateşe atıyorlardı. Ama düşerken hissediyordum. Nefreti hissediyordum. O an, düşerken her şeyden, herkesten nefret ediyordum. Uyandığımda ise, sadece nefretimden korkmuş bir halde yatakta kalakalıyordum. Geçmiyordu değil mi? Geçmiyordu tabi ve tabii. Ben burdayım. Duruyorum ve aslında kaçıyorum. Yazarken siliyorum. Hatırlarken, hemen kendimi hatırladığımı unutmaya hazırlıyorum. Baktığınız her şeyde ben varım, ama hemen kaçıyorum.
Ama, burdayım. Ve kendimden kaçamıyorum.

Nouvelle Vague - Escape Myself

3 yorum:

  1. hissedememekten ben de hep nefret ettim. biliyorsun. saçma çünkü. hissedememek ne lan. ama sonra tekrar hissettim. güzelken çok güzeldi. tanrım nasıl güzeldi. şimdi kötü. çok kötü. yani bir terazinin iki ucuna koysak, hissedememek ve hissetmek eşit çıkar. hissetmenin mutlu kısmı dahilken hem de. keşke tavan arasında unutulmasak. o zaman hissetmek veya hissetmemek bir önem taşımazdı. ama tavan arasındayız. ve kimse gelip "seni çok mu yalnız bıraktılar sevgilim?" demiyor. şu an inanmıyorum, iki saat uyuyup uyandığımda da inanamayacağım ama bazen inanıyorum. bazen biri gelecek ve o sihirli soruyu soracak diyorum. ikimiz için de inansana.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne zaman inanacak olsam, buna tüm gucumle inansam kafamda tek bir cümle kalıyor; hem iyi seyler birdenbire olur, bu kadar bekletmez insanı.

      Sil
  2. kendimi bende hissiz hissediyorum ama böyle avakado gibiyim hiç tadım yok,nötr,tepkisiz,herkes gittikten sonra böyle oldum allah belasını versin bu 2012 nin.İyi ol hep mutlu ol :(

    YanıtlaSil