space

space

Beklemek

Sen uzayın biftek gibi kokmadığına inanırken, ben, on altı yaşındaydım. On altı yaşında. Uzun sayılabilecek saçlarım, zayıf sayılamayacak bir Beatles sevgim vardı. Ellerim, ellerim büyümemişti. Seninse güzel boynun, güzel kokular bekliyordu. Dilinin ucundaki kelimeleri hala görür gibiyim: uzay, çay kaşığı, güneş, bilmem kaç binlerce ton. 

Sen "Aşka inanmıyorum, ve sanırım bir güç de yok" derken ben, yine, yine on altı yaşındaydım. On altı yaşında, aşka inanan bir kız. Saçları uzun ama. Uzun. Sadece bu. Aşka da değil aslında, sevme biçimlerine inanan bir kız. O hikayedeki kız ilk defa bendim. Ana karakter. Sen de ana karakterdin, lakin rolünü ellerinin üstüne yıktığın çok oluyordu. 

Sen dayak yediğim zaman benimle birlikte acı çekerken, ben dünyanın en mutlu insanıydım. Çünkü acı sevgili gitmiş dostum, acı adeta bir uhu. Acı seninle beni biz değil de, ben yapan tek şeydi. Kolumdaki morlar mesela, ilk defa başka elleri tanıdı. Başka parmaklar, başka parmaklar omuzlarımın en acıyan yerlerinde gezinirken, benim morluklarım mutluluktan çılgın atıyordu. O eller senindi, sevgili dostum. Hala senin. 

Sen gittiğinde ben birden büyüdüm. Tek gecede büyümeye inanır mısın? Biraz zordur. Ellerin mesela, eldivenlere sığmak istemez. Çünkü başka ellerin sıcaklığına inanmaya başlamıştır. Ya da atkı, atkı da sevmez. Aslında bakarsan, bir gecede büyüdükten sonra insan kışı zerre kadar sevmez. Ne kışı, ne de Wintertime Love'u. 

Sen aşka inanmadığını söylediğinde, savuracak saçlarım yoktu. Savurayım, savurayım ki hayatıma devam edeyim. Olmadı. 

Sen aşka inanmadığını söylediğinde, ben on yedi yaşındaydım. On yedi yaşında yapabildiğim tek şey ise, hala aşka inanmak, ve yaşlı teyzeler gibi pencerenin önünde oturup, senin de bir gün inanmanı beklemekti.

Bekliyorum.

3 yorum:

  1. ne diyeceğimi bilmiyorum, boğazıma bir yumru oturdu, gözyaşlarım menteşelerle sıkılmış çıkamıyorlar gözlerimden, zehirliyorlar içerden..

    Sen bu yazıyı yazdığında ben de senin gibi on yedi yaşındaydım, savurduğum saçların üzerinde birikmiş hayat parçaları ve uzun olduğu kadar dalgalı saçlar, tıpkı ruhun gibi..

    Okuduğum en güzel yazındı..bambaşka yerlere gittim, belki de sana çok yakın ama senin bilinmezliğinin içinde bir yere...

    Bazen, diyorum bu beatles sevdalısı patates soyacağı gerçekten tanıdığım bir dostum olsa...
    Bir de bazen böyle hüzünlü olmasa diye düşünüyorum, ama sonra anlıyorum ki sendeki her şey o hüznün içinden sızıyor.. Bize ulaşabiliyor..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ama ben nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim lan. tövbe. çok çok çok teşekkürler.

      Sil
  2. ahah hayat belirtisi .d

    YanıtlaSil