Hayatım son zamanlarda çok hızlı akıyor. Ben, yıllarca boş boş gezdiğim halde ben, bir allahın günü bile kendimi tanımaya çalışmadım. Ama son günlerde, hayatım böylesine koşarken, tek yapabildiğim tek şey bu. Size zamanla ilgili problemlerim olduğundan bahsetmiştim.
Selim'in dediği gibi, altımdan bir yokluk, bir hiçlik çıkıyor. İnsanlar dayanıyor; ama ben buna dayanamıyorum, yaşayamıyorum. Artık olmuyor. Eski ben ile yeni ben arasında çok büyük bir fark, çok büyük bir gelişme var sanıyordum. Sanıyordum, lakin yeni yeni fark ediyorum ki; ben diye bir şey yok. Her şey naylondan ibaret.
Hiçbir şey okuyamıyorum, hiçbir şey yazamıyorum. İnsanları dinleyemiyorum. İnsanlara anlatamıyorum da. Eskiden insanlara anlatma fikrini aptalca bulurdum. İnsanların beni anlamayacağına inanırdım. Ama diyorum ya, bir yalan patlak verdi mi, diğer yalanlar illaki sızıyor. İnsanlara anlatamıyorum, çünkü anlatacak bir şeyim yok. Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum; ama yok. Kafam adeta örümcek ağlarıyla kaplı bir tavan arası. Örümcek ağı denince aklıma Unutulan geliyor. Beni terk etmeyen tek şey belki de Oğuz Atay.
Netice olarak, artık çok anlamsız. Buraya bir daha bir şey yazmayı düşünmüyorum. Bu kararım hayatıma yeni bir başlangıç değil, hayatıma bir son da değil. Ne yapmaya çalıştığımı bilmiyorum. Ama kendimden kaçmaktan çok yoruldum. Kendimi bir kafede karşıma alarak, onunla konuşmalıyım. Ve onu terk edip, küçük bir el çantasıyla defolup gitmeliyim.
Sanırım bu kadar. Yazdığım her manasız şey için özür dilemiyorum. Burası benim lan. Silah mı dayadım kafanıza. Okumasaydınız.
Hoşça kalın.