space

space

Haydar oturmayı severdi-1

Günlerce aynı saatte, aynı duvara bakıp ağlamaya başlamama bir dur demek istedim. Bunun tek yolu da, dünyaya yeni bir şeyler kazandırmaktı. İşte bu, benim ilk hikaye denememdir. Belki devam da ederdir; 



SİGARA İÇİLMEZ- CEZASI 69 TL yazısının altında bir polis sigara yakmış, gece gece karakola yağan şikayetlerden sadece bir kaç yüz tanesini dinleyip, arayanlara yardım etmeye çalışıyordu. Şikayetlerin bazıları, çılgın pijama partilerinin gülü olan doğruluk-cesaretlilik oyununun cesaretliliğiydi. Polis bu aramalarda genellikle telefonu özenle kapadıktan sonra, büyük bir özensizlikle ağız dolusu küfrünü edip, sigarasını içmeye devam ediyordu. "Köpeğimi kaybettim!" temalı aramalarda da topu, sevmediği arkadaşlarına atıyordu. Maksat, karakol olarak kafayı yesinlerdi.
 Yeni bir dalı yakarken telefon yine çaldı. Telefonu açtı, ama ağzını açamadı. Çünkü telefonun ucundaki adam "AKLIMI KAÇIRDILAR! FİDYE OLARAK ZAMANIMI İSTERLERSE NE BOK YİYECEĞİM!" diyerek bağırdı. Sonra ağlamaya başladı. Polis, telefonu kapattı. Sigarasından kocaman bir nefes çekip, "vay amınakoyim." dedi. Sonra kocaman bir kahkaha atıp, elinde kahvesiyle odaya giren arkadaşına, olayı anlatmaya başladı.

***

 Haydar oturduğu yerden kalkmayan, sıkıntılı bir çocuktu. Annesinin karnında tam dokuz ay yirmi sekiz gün beklemişti. Beklemekten sıkılan babası, ve hamileliği boyunca sadece karpuz aşeren annesi, evin iki kişilik koltuğunda; büyük bir sabırla oğullarını bekliyordu. Ta ki bir pazar gününe kadar.
 Haydar'ın babası sıcak bir temmuz ayında "bu geçmişini siktiğimin çocuğu bugün de doğmayacak." dedi ve dükkanına gitti. Annesi ise, eşi çıktıktan sonra "PİS KELTOŞ." diye bağırdı. Yaklaşık üç saat sonra ise "AAAAH."
 
 Doğum kolay gerçekleşti. Haydar, üç kilo üç yüz gram doğdu. Bembeyaz tenli, ve bir bebeğe göre uzun boylu. Babası, doğumdan sonra eşinin yatağının ucunda oturup, sevecenlikle karısına ve oğluna baktı. Sonra karısına dedi ki, "Babamın adını vermeyelim; ama adı Haydar olsun. Hem belki büyüyünce meyhane sahibi olur; habire haydari yapar. KEHKEH."
 Kadın kafasını, bebeğinin karnına gömdü. Sessizce "senin geçmişini sikeyim Necati." demekle yetindi. Sonra kendi kendine gülümsedi. Necati, karısının, yaptığı espriye güldüğünü sandı. Bebeğinin topuğuna ufak bir tokat atıp, "Değil mi lan Haydari?" dedi.

***

 Necati'ye babasından; iğrenç espri kabiliyeti, berber dükkanı ve mesleği kalmıştı. O daha küçücükken, arko tıraş kreminin resmindeki adamı babasına gösterir; "baba büyüyünce bundan olacağım!" diye ciyaklardı. Babası ise "TIRAŞ MI OLDUN LAN SEN BAŞIMIZA" der, çocuğunu kovalardı. Necati, ne yapacağını bilememekten ağlardı.
 Necati, hiç bıyıklarını buramazdı. Çünkü bıyıklarını bulamazdı. Bunu kendine dert eden babası, hergün oğlunu dükkanındaki koltuklardan birine oturtup tıraş etmeye başladı. Dükkanın önünden geçen herkes, "Sabri, n'apıyorsun Sabri!" derdi. Sabri arkalarından "ALIŞSIN DİYE YAPIYORUM" derdi. "BELKİ HOŞLARINA GİDER."

Necati'nin annesi, çok güzel işkembe çorbası yapardı. Babası, her fırsatta karısını bunun için sevdiğini dile getirirdi. Ve işkembe çorbası için yeminini bozduğunu. Zira ilkokul yıllarında Sabri Bey,  bütün sınıf arkadaşları önünde, adı Muazzez olan bir kadınla evlenmeyeceğine yemin etmiş, yeminini bozduğu takdirde sınıftaki herkese gazoz ısmarlayacağına da söz vermişti.

 Yıllar sonra bütün sınıf Sabri'nin düğününde buluşmuş, gazoz içip, çeyrek altın takmıştı.

***

Haydar'ın, babasının aksine çok fazla saçı çıktı. Bunu gururuna yediremeyen babası, yıllarca oğlunun saçlarını hep mantar biçiminde kesti. Karısı oğlunun görüntüsüne her itiraz ettiğinde, verdiği cevap aynıydı: "Çocuk mütevazi olmayı öğrensin."

Haydar ilkokula başladığında çok heyecanlıydı. Heyecanın bütün sebebi de, sınıfta oturacağı sıraydı. Annesi onu en ortaya, ve en öne oturtturup gitmişti. Etrafına baktığında bütün çocukların ağladığını görüp anlam verememişti. Sonuçta herkes oturacak yerini bulmuştu, bu insanların; babasının deyişine göre bu topaç kafaların derdi neydi? Belki ağlamamasının nedeni etraftaki topaç kafaların aksine, kendisinin bir mantar kafa olmasıydı.

Öğretmen okulun ilk haftasında çocuklara olmak istedikleri bitkiyi sormuştu. Haydar cevap verememişti; çünkü bütün sınıf ona "HOCAM O OLSA OLSA MANTAR OLUR EHEHEHEHE"  demişti. Haydar ağlamamıştı, ama gözleri dolmuştu. Çünkü Haydar ağlarsa, tuvalete gitmek zorunda kalırdı. Tuvalete gitmek, yerinden kalkmak; yerinden kalkmak, onun için ölmek demekti.

Mantar kafalılık Haydar'a dert oldu. Babasına günlerce bir daha kafasını böyle kesmemesi için yalvardı. Babası her seferinde Haydar'ı kovaladı. Haydar günlerce annesinin kucağında ağladı. Annesi, günlerce "Senin geçmişini sikeyim Necati" dedi.
Necati'nin geniş güvenlik önlemleri alması gerekti. Mahalledeki bütün berberlere, Haydar'ı her türlü aşırı isteğe rağmen tıraş etmemeleri için rüşvet verdi. Gazoz da ısmarlamayı eksik etmedi. Haydar kendini, bu zalimce yazılmış kaderden kurtaramadı.

Lisede Haydar; mantar kafalılıktan, yarrak kafalılığa geçiş yaptı. Haydar ağlamadı. Ama gözleri doldu. Yerinden kalksa; kıyamet kopardı.

2 yorum:

  1. haydar'ın lise yıllarını da isteriz.

    YanıtlaSil
  2. Hatta böyle müthiş bir anlatımla, Haydar'ın tüm hayatını isteriz.

    YanıtlaSil