Gittiğimiz yer çimenlerle kaplı. -İyi ki ceplerimden birinde italyan şarkıları yok.- Hava karanlık. Kare masalardan birinde oturuyoruz, ve tepemizde yuvarlak lambalar var. Yuvarlak lambaların etrafında sinekler, sineklerin yanında kanatları.
Hava temmuz ayına göre soğuk. Hırka yaza hazır değil. Ama ben hırkaya hazırım. Hırkanın kolları dar, benim kollarımsa sabırsız. -Çünkü kollarıma sarılan olmuyor.- Kollarım hırkayı özlüyor; ama hırka yaza hazır değil. Ve benim hırkaya hazır olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor.
Dedeler torunlarına sahip çıkıyor. Ben de özenip, bir şeylere sahip çıkmaya çalışıyorum. Hemen kelimelere yapışıyorum. Ancak benim kelimelere değil; kelimelerin bana sahip çıktığını anladığım an çok boktan oluyor. Sigara içmek istiyorum, ama sigara bana ve hırkanın üstüne sinmeye hazır değil.
Salıncağa binmek ve sallanmak istiyorum, lakin çocuklar benden hızlılar. Benden hızlı olmayan şey mi var diyorum. Ben bunları düşünürken kelimeler çoktan ağzımdan çıkmış, ışıkları geçmiş, sağa dönmüş ve mezarlıktan geçmiş. Ben de ışıkları geçmek istiyorum. Ama, hayat. Her zaman istediklerimiz olmuyor.
Tüm üşengeçliğime ve hareketsizliğime rağmen sakin olmak istiyorum. Belki yanında biraz da huzur verirler. Hep beleş geçinen bir insan olarak; bu istediğim bence çok mantıklı. Oysa mantıklı başlığı altında yaptığım -yapamadığım- işler ortada. Bi' siktir çeksem, benden hızlı davranıp eve gider. Bunu da biliyorum. Ya da biliyor muyum. Neyse.