space

space

Babama mektup

Merhaba baba. Ya da iyi geceler. Şu an benden yaklaşık on üç adım uzakta olan odanda, kambur bir şekilde uyuyorsun. Sırt ağrılarında mücadele ediyorsun biraz da. Hissediyorum. Birbirimize çok zor durumlar hariç, on adımdan fazla yaklaştığımız görülmüyor; ama ben hissediyorum. 

Nasılsın? Ben iyiyim. İyi olmaya çalışıyorum. -Bu kesik iyiyim cümlelerinden birkaç tane daha düşün.- Sen nasılsın? Sırtın hala ağrıyor mu? Hala annemin yazdığı mektupları saklıyor musun? Hala askeriyenin sana verdiği o son tabancayı, çocuğunun uzanamayacağı bir yerde mi muhafaza ediyorsun? -Hala kendini yüksek bir yerlere koyarak, beni kendinden muhafaza ediyor musun?-

Tüm bu sorular baba, tüm bu sorular beni kemiriyor. On sekiz yaşındayım. Aşık olmam gerekirdi. Bana bakmayan, beni sevmeyen yakışıklı oğlan çocuklarını düşünüp tedirgin olmam gerekirdi. Tırnaklarımı kemirmemem gerekirdi. Bu evin içinde, yalnız kalmamak için değil de; biraz olsun yalnız kalabilmek için yırtınmam gerekirdi. Kızlar gecesi yapmam, çok içmem, kusmam gerekirdi. Bunların hiçbirini yapmıyorum baba. Burdayım, tam burda. On sekiz yaşındayım. Tırnaklarımı kemiriyorum. Böcek girmesin, aklıma o günler gelmesin diye hiçbir kapıyı açamıyorum. On sekiz yaşındayım baba, ve ben hala sana bakıp; bu kadar büyük bir göbeğin varken neden sarılamıyoruz diye düşünüyorum. İçim içimi yiyor baba, doyuramıyoruz. 

Oturduğumuz koltuklar çökmüş. Seninkisi televizyonun hemen karşısında, benimkisi ise senin koltuğuna altı adım uzaklıkta. Evde üzerinden geçtiğimiz halılarda ayak izlerimiz yer yapmış. Yolumuz halıların üstünde bile kesişmiyor baba. Elin hiç elime dokunmuyor. Elin, hiç ellerime hadi kızım demiyor. Bir daha başaramazsan eğer, ben yine burdayım demiyor baba. Ellerin tedirgin. Ellerin ellere ne derim diyor, elimden suyu alıyor. Parmaklarım yine boşlukta yüzüyor. Parmaklarım boşlukta kırılıyor. Yapabileceğim tek şey, parmaklarımı toplayıp senden altı adım uzaklaşmak. Ve gözlerimi sabit bir noktaya dikmek.

Ne ara bu hale geldik demeyeceğim. Ben doğduğum günden beri bir mutsuzluk var. Bir bitsin artıklık. Bir inceldiği yerden kopsunluk. Karşımdaki halının üstünde bir sehpa vardı baba. Onu kavga ederken kırdın. Sehpanın üstünde bir avize vardı baba. Tek hamlede indirdin. Hatırladıkça burnumun direği sızlıyor baba. Zamanında sırf istediğin bir şeyi yapamadım diye burnumu kırdın. Ben alıştım. Alışmak zorundaydım. Çünkü kalbim hep kırıktı baba. Kalbim annemi küçücük yaşımda, senden koruyacağım derken çoktan kırılmıştı zaten. Düzeltemedim. Bazen istediğimiz her şey olmuyor. Unutmak için üstelemedim. Tanrıdan kırılan her şeyi düzeltmesini istemedim. Tanrı bile çok muhteşem değil baba. Düzeltecekti ama izler hep orda duracaktı, tekrar her şey aynı yerinden kırılacaktı. İstemedim işte. 

Keşke farklı olsaydı baba. Olmadı. Uyuyorsun. Burdayım. Tırnaklarımı yiyorum. Bazı şeyler hiç geçmiyor.